Velayet Davaları ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulması
Bu yazıda, 2024 yılında yürürlüğe giren yeni kanun değişiklikleriyle birlikte velayet davaları ve çocukla kişisel ilişki kurulması süreçleri ele alınmaktadır. Anlaşmalı ve çekişmeli boşanma davalarında velayet, kişisel ilişki hakkı, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları ışığında özetlenmiştir. Ebeveynler ve çocuklar için önemli hukuki gelişmeler ve uygulamadaki temel noktalar hakkında bilgi sunulmaktadır.
Av. Berk Özgen
7 min oku


Velayet ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulması: Güncel Mevzuat, Yargı Kararları ve Uygulama
Giriş
Velayet, aile hukukunun en hassas ve dinamik alanlarından birini teşkil etmektedir. Bu kurum, yalnızca ebeveynlerin hak ve yükümlülüklerini değil; aynı zamanda çocuğun menfaatlerini, psikolojik ve sosyal gelişimini doğrudan etkileyen bir nitelik taşır. Boşanma süreçlerinde velayetin kime verileceği, velayet hakkının kullanımı ve velayeti olmayan ebeveyn ile çocuk arasındaki kişisel ilişkinin tesisi gibi konular hem taraflar hem de yargı makamları için titizlikle ele alınması gereken konulardır. Bu bağlamda mevzuattaki güncellemeler, Yargıtay’ın değişen ve gelişen içtihatları ve dava türlerine göre farklılaşan usul kuralları süreç içerisinde sıkıca takip edilmeli ve hak kaybına neden olabilecek davranışlardan kaçınılmalıdır. Bu rapor, 2024 yılında yürürlüğe giren 7531 sayılı Kanun’un getirdiği yeniliklerden başlayarak, velayet süreçlerinin anlaşmalı ve çekişmeli boşanma davalarındaki farklılıklarını ve bu konunun yansımalarını bütüncül bir bakış açısıyla incelemektedir.
7531 Sayılı Kanun ile Gelen Değişiklikler ve Velayet Hukukuna Etkileri
Kamuoyunda “9. Yargı Paketi” olarak bilinen ve 14 Kasım 2024 tarihli, 32722 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7531 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, usul hukukundan ceza hukukuna kadar geniş bir yelpazede önemli düzenlemeler getirmiştir. Aile hukukunu ve dolayısıyla velayet kurumunu doğrudan etkileyen en önemli değişiklik, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (TMK) soybağına ilişkin hükümlerinde yapılmıştır.
Özellikle TMK’nın 286. maddesinde yapılan düzenleme, soybağının reddi davalarındaki hak düşürücü süreleri yen‐ iden belirleyerek, velayet ve nafaka gibi soybağına bağlı hukuki sonuçlar açısından önemli bir netlik sağlamıştır.
7531 sayılı Kanun öncesinde Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarıyla oluşan hukuki boşluk, yeni düzenleme ile giderilmiştir. Buna göre, soybağının reddi davası açma süreleri yeniden tanımlanmıştır. Anne için dava açma süresi doğumdan itibaren bir yıl olarak belirlenmiştir. Baba için ise bu süre, doğumu ve baba olmadığını veya annenin gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl olarak düzenlenmiştir. Çocuğun dava hakkı ise ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde kullanabileceği şekilde hüküm altına alınmıştır. Bu sürelerin netleştirilmesi, babalık karinesine dayalı olarak kurulan soybağının ve buna bağlı olarak velayet, kişisel ilişki ve iştirak nafakası gibi yükümlülüklerin daha sağlam bir hukuki zemine oturmasını sağlamaktadır. Velayet davalarında, çocuğun hukuki olarak kiminle soybağı ilişkisi içinde olduğunun tespiti, davanın temelini oluşturduğundan, soybağının reddi davalarındaki bu öngörülebilirlik velayet yargılamalarının daha sağlıklı yürütülmesine katkı sağlayacaktır. Ayrıca kanun ergin olmayan çocuğa atanacak kayyım için de atama kararının tebliğinden itibaren bir yıllık bir süre öngörerek çocuğun menfaatlerini koruma altına almıştır. Bu değişiklikler, velayet davalarında öncelikle çözülmesi gereken soybağına ilişkin ihtilafların sürüncemede kalmasını engelleyerek yargılamayı hızlandırıcı bir etki yaratma potansiyeline sahiptir.
Velayet Süreçleri: Anlaşmalı ve Çekişmeli Boşanma
Velayetin belirlenmesi süreci, boşanmanın anlaşmalı veya çekişmeli olmasına göre köklü farklılıklar göstermektedir. Bu iki süreç arasındaki temel ayrım, velayet konusundaki kararın tarafların iradesiyle mi yoksa mahkemenin takdiriyle mi şekillendiği noktasında ortaya çıkmaktadır. Bu farklılıklar, davanın süresini, maliyetini, taraflar ve özellikle çocuk üzerindeki psikolojik etkilerini doğrudan belirlemektedir.
Anlaşmalı Boşanmada Velayet Süreci
Anlaşmalı boşanma, TMK’nın 166/3. maddesi uyarınca, en az bir yıl sürmüş evliliklerde eşlerin boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu hususunda tam bir mutabakata varmaları halinde mümkündür. Bu süreçte velayet, tarafların birlikte hazırlayıp imzaladıkları “anlaşmalı boşanma protokolü” içerisinde düzenlenir. Ebeveynler, çocuğun velayetinin kimde kalacağı, velayeti almayan tarafın çocukla kuracağı kişisel ilişkinin kapsamı (hafta sonları, sömestr ve yaz tatilleri gibi), iştirak nafakasının miktarı gibi konularda özgürce anlaşabilirler. Avukatın bu aşamadaki rolü tarafların iradesini yansıtan, gelecekte ihtilafa yol açmayacak şekilde açık, net ve hukuka uygun bir protokol hazırlamaktır.
Mahkemenin rolü ise tarafların bu anlaşmasını denetlemektir. Hakim, tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirdikten sonra, protokoldeki velayet düzenlemesinin çocuğun üstün yararına uygun olup olmadığını inceler. Her ne kadar taraflar anlaşmış olsa da, hakim bu anlaşmayı çocuğun menfaatine aykırı bulursa onaylamama ve gerekli gördüğü değişiklikleri önerme yetkisine sahiptir. Tarafların bu öneriyi kabul etmemesi halinde dava, çekişmeli boşanma davasına dönüşebilir. Ancak uygulamada, makul ve dengeli bir velayet düzenlemesi içeren protokoller genellikle hakim tarafından onaylanır. Bu süreç, çekişmeli davalara kıyasla çok daha hızlı, daha az maliyetli ve en önemlisi, çocukların ebeveynleri arasındaki çatışmaya daha az maruz kalması nedeniyle psikolojik olarak daha sağlıklıdır.
Çekişmeli Boşanmada Velayet Süreci
Çekişmeli boşanma davalarında ise taraflar velayet dahil olmak üzere boşanmanın sonuçları üzerinde an‐ laşamamıştır. Bu durumda velayetin kime verileceğine, delilleri ve koşulları değerlendirerek mahkeme karar verir. Bu süreç, doğası gereği daha uzun, karmaşık ve maliyetlidir. Dava, dilekçeler teatisi (dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap) ile başlar, ardından ön inceleme ve tahkikat aşamalarına geçilir. Tahkikat aşaması, velayet kararının temelini oluşturacak delillerin toplandığı en kritik evredir.
Mahkeme, velayet kararını verirken re’sen (kendiliğinden) araştırma ilkesi uyarınca hareket eder ve sadece tarafların sunduklarıyla bağlı kalmaz. Çocuğun üstün yararını tespit etmek amacıyla geniş bir inceleme yapar. Bu kapsamda, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını araştırır, yaşadıkları ortamı inceler, tanıkları dinler ve en önemlisi, alanında uzman pedagog, psikolog veya sosyal hizmet uzmanlarından oluşan bilirkişilerden rapor alınmasına karar verir. Bu raporlar, çocuğun hangi ebeveyn yanında kalmasının psikolojik ve sosyal gelişimi açısından daha faydalı olacağını bilimsel verilerle ortaya koyar. Yargıtay kararlarında da istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere, idrak yaşına (genellikle 8 yaş ve üzeri kabul edilir) gelmiş çocuğun velayet konusundaki görüşü de mutlaka alınmalı ve kararda dikkate alınmalıdır. Çekişmeli boşanma davaları, mahkemenin yoğunluğuna ve davanın karmaşıklığına bağlı olarak ortalama 1.5 ila 2 yıl sürebilmekte, istinaf ve temyiz süreçleriyle birlikte bu süre 4-5 yıla kadar uzayabilmektedir. Bu uzun ve çekişmeli süreç, hem ebeveynler hem de çocuklar için ciddi bir duygusal yıpranmaya neden olabilmektedir.
Çocukla Kişisel İlişki Kurulması: Yasal Çerçeve ve Uygulama
Velayet hakkı kendisine verilmeyen ebeveynin çocukla bağını sürdürmesi ve çocuğun her iki ebeveynle de sağlıklı bir ilişki geliştirmesi, onun psikolojik gelişimi için hayati önem taşır. Bu bağı güvence altına alan hukuki mekanizma, “kişisel ilişki kurulması” hakkıdır. Bu hak, TMK’nın 182. maddesi uyarınca boşanma kararının bir parçası olarak düzenlenir ve çocuğun üstün yararı ilkesi çerçevesinde şekillendirilir. Mahkeme, kişisel ilişkinin süresini, zamanını ve şeklini belirlerken çocuğun yaşı, sağlık durumu, eğitim takvimi ve ebeveynlerin koşulları gibi birçok faktörü göz önünde bulundurur.
Kişisel ilişki, genellikle hafta sonları görüşme, dini bayramların belirli günleri, sömestr ve yaz tatillerinin bölünmesi şeklinde düzenlenir. Özellikle küçük yaştaki (0-3 yaş) çocuklar için yatılı kalmayacak şekilde daha sık ama kısa süreli görüşmeler, çocuğun gelişimine daha uygun bulunurken; daha büyük yaştaki çocuklar için yatılı kalmalı ve daha uzun süreli kişisel ilişki tesis edilebilir. Yargıtay içtihatları, anne bakım ve şefkatine muhtaç küçük yaştaki çocukla baba arasında kurulacak kişisel ilişkinin, çocuğun düzenini bozmayacak ve anneyle bağını zedelemeyecek şekilde hassasiyetle düzenlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
TMK’nın 325. maddesi, olağanüstü hallerin varlığı halinde ve çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde, üçüncü kişilerin (özellikle dede ve nine gibi hısımların) de çocukla kişisel ilişki kurmasını talep edebileceğini düzenlemiştir. Ancak bu, istisnai bir durumdur ve ebeveynlerin hakkını kısıtlayıcı nitelikte olmamalıdır. Kişisel ilişki kararının uygulanmasında sorun yaşanması, örneğin velayet sahibi ebeveynin görüşmeyi engellemesi durumunda, velayeti olmayan taraf çocuk teslimine veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilamın icrası yoluyla yasal haklarını kullanabilir. Bu süreç, 5. Yargı Paketi ile çocuk teslim merkezleri aracılığıyla, icra daireleri yerine uzmanlar eşliğinde ve çocuğun psikolojisi gözetilerek yürütülmektedir.
Sonuç
Velayet ve çocukla kişisel ilişki kurulması, aile hukukunun merkezinde yer alan ve sürekli bir dikkat ve güncel bilgi birikimi gerektiren bir alandır. 7531 sayılı Kanun ile soybağına ilişkin getirilen netleştirici düzenlemeler, bu alandaki hukuki öngörülebilirliği artırmıştır. Avukatların, müvekkillerine bu karmaşık süreçte rehberlik ederken, sadece yasal prosedürleri değil, aynı zamanda etkili iletişim stratejilerini de benimsemesi gerekmektedir. Anlaşmalı ve çekişmeli boşanma süreçleri arasındaki derin farklar, her bir vakaya özgü stratejiler geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Anlaşmalı boşanmada uzlaşmacı ve yapıcı bir protokol hazırlama becerisi öne çıkarken, çekişmeli boşanmada delil toplama, bilirkişi raporlarını analiz etme ve çocuğun üstün yararını mahkeme nezdinde somut olgularla ispatlama yeteneği kritik önem taşımaktadır. Nihayetinde, tüm bu hukuki süreçlerin temel amacı, ebeveynler arasındaki uyuşmazlığın ötesine geçerek, çocuğun fiziksel, zihinsel ve ruhsal bütünlüğünü koruyacak en adil ve sürdürülebilir çözümü üretmektir. Bu hedefe ulaşmada, alanında yetkin ve duyarlı bir avukatın rolü vazgeçilmezdir.
Kaynakça
Türk Medeni Kanunu. (2001). Kanun No. 4721. T.C. Resmî Gazete, 8 Aralık 2001, Sayı: 24607.
7531 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun. (2024, 14 Kasım). T.C. Resmî Gazete, Sayı: 32722. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2024/11/20241114-1.htm
Dergipark. (t.y.). Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. https://dergipark.org.tr/tr/pub/baskenthfd/issue/90628/1602762
Yazan ve Düzenleyen
Av. Berk Özgen
İletişim
E-Posta: iletisim@ozgenhukuk.av.tr
Telefon: +90 541 858 22 61
© 2025. All rights reserved.
Adres: Asmalı Mescit Mahallesi, İstiklal Caddesi, Elhamra Han No:130 Daire:45 Beyoğlu/İSTANBUL